Osteoporoz nedir?
Kemik yapımız; önemli organlarımızı koruyan, vücudumuzu destekleyen ve yaşamımız için gerekli temel maddelerden biri olan kalsiyumu depolayan canlı bir dokudur. "Canlı"dır, çünkü yaşamımız boyunca kemik yapımı ve yıkımı bir denge halinde devam eder. Bu yapım ve yıkım arasındaki dengenin çeşitli nedenlerle yıkım lehine bozulması kemik kaybına neden olabilir. Aslında kemik dokusu kaybı yaşlanma sürecinin doğal bir sonucudur ama bunun kırıklara neden olacak derecede fazla olması, bir çeşit hastalık yani "osteoporoz" dur.
Osteoporoz nasıl oluşur ve kimlerde görülür?
Normalde 30-35 yaşlarına kadar kemik yapımı, yıkımdan daha fazladır, ancak bu yaştan sonra kemik kaybı hızlanmaya başlar. Kadınlarda, özellikle menopozdan sonra bu kayıp artar, 65 yaş üzerindeki kişilerde ise hem kadınlarda hem erkeklerde aynı hızda kayıp olur.
Osteoporoz kemiklerin zamanla kalsiyumunu kaybederek, anormal derecede delikli ve zayıf bir hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Kemikteki bu kütle azalması, kemiğin mekanik gücünü zayıflatır ve çoğu zaman hafif bir darbeyle ya da hiç darbe olmaksızın kırılma olasılığını artırır. Osteoporozlu kişilerde; ya hayatın önceki dönemlerinde kemik yapımı daha az olmuştur, ya da bu bireylerde ileri yaşlarda görülen kemik kaybı normalde beklenenden fazladır ve kişinin kendi yapısı, yaşam şekli veya hastalıklarından kaynaklanan artmış bir kemik kaybı vardır.
Osteoporozun sıklığı yaş ilerledikçe artar. Başlangıçta, kırık olmadığı sürece, hiçbir ağrı ya da başka bir yakınma yapmadığından sinsice ilerleyebilir. Bu durumda ağrılı kırıklar ve şekil bozuklukları ile ortaya çıkabilecek sakatlık hali, yaşam kalitesinin bozulmasına, bağımsız yaşayabilme ve hareket yeteneğinin kaybına, hatta ölüme neden olabilir. Kalça kırığı meydana gelen yaşlıların, kırıktan sonraki 1 yıl içerisinde ölme olasılığı, aynı yaştaki sağlıklılara oranla çok daha fazladır.
Osteoporoz önlenebilir mi? Osteoporozu ve neden olabileceği olumsuzlukları birçok olguda önlemek ya da en az düzeye indirmek olasıdır. Bazı tedaviler, kemik kaybı gelişmiş hastalarda bile ümit verici olsa da esas tedavi "koruyucu tedavi", yani küçük yaşlardan itibaren bireylerin diyetlerinde ve yaşam biçimlerinde, kemik dokusunun artmasına ve korunmasına yönelik değişiklikleri sağlamak, menopoz gibi hızlı kemik kaybı dönemlerinde gerekli önlemleri almak ve risk altındakileri eğitmektir.
Risk altında mısınız? Osteoporoz için bazıları değiştirilebilir, bazıları değiştirilemez risk faktörleri vardır. Bir kişinin ne kadar çok risk faktörü varsa, osteoporoz gelişme riski de o kadar fazla olur. En önemli risk faktörleri; kadın olmak, ailede osteoporozlu kişinin olması, kısa boylu-ince yapılı olmak, beyaz tenli-açık gözlü olmak, 50 yaş üzerinde olmak, menopoz döneminde olmak, doğal veya ameliyatla yapay olarak erken menopoza girmek, kadınlarda östrojen-erkeklerde testosteron adı verilen cinsiyet hormonlarının azlığı, düşük kalsiyum alımı, düşük vitamin D alımı, fiziksel aktivite ve egzersiz azlığı, uzun süreli yatağa bağımlı ve hareketsiz kalmak, bazı ilaçların (kortizon, lityum, epilepsi ilaçları, tiroid ve kanser ilaçları, vb) kullanımı, sigara, alkol veya kafeinin aşırı tüketilmesi ve bazı hastalıklar (şeker hastalığı, tiroid veya paratiroid bezinin fazla çalışması, felçler, bazı romatizmal ve hormonal hastalıklar) osteoporoza neden olabilir. Bunun dışında denge bozuklukları, görme sorunları, nörolojik hastalıklar, sakinleştiriciler düşmeye eğilimi artırarak kırıkların gelişimini kolaylaştırabilirler.
Osteoporozun belirtileri nelerdir? Kırıklar osteoporozun en korkulan belirtisi olsa da, başlangıçta hastalarda bel ve sırt ağrıları, omurgalarda çökme kırıkları ve boyda kısalma, sırtta kamburlaşma görülebilir. Vücutta el bileği, kaburga ve kalça kemiklerinde kırıklar gelişebilir. Yaygın inanışın aksine, yaygın ağrılarla veya kırık dışında kemik-eklem ağrıları ile osteoporozun ilişkisi yoktur.
Osteoporoz tanısı nasıl konur? Osteoporoz tanısı hastanın özellikle risk faktörleri açısından çok ayrıntılı sorgulanması ile başlar. Kas-iskelet sisteminin uzman bir doktor tarafından ayrıntılı incelenmesi gerekir. Normal röntgen incelemesi, kemiklerin ancak %30 kadarı kaybolduktan sonra bulgu verdiğinden başlangıçta yetersizdir. Yine de bel-sırt ağrısı yapabilecek diğer hastalıkları elemek ve varsa osteoporoza ait kırıkları görmek için gereklidir. Erken tanı "kemik dansitometrisi" adı verilen kemik yoğunluk ölçümleri ile yapılabilir. Diğer hastalıkların ayrımında, kemik yıkım hızının belirlenmesi ve en uygun ilacın seçiminde kan ve idrar tetkikleri de yardımcıdır.
Osteoporoz tedavisi nasıl yapılır? Kaybolan kemik dokusunu tekrar yerine koymak oldukça zor, pahalı ve uzun zaman alan bir tedavidir. Bu nedenle risk faktörlerini belirlemek, onları değiştirmek, erken tanı ile koruyucu tedavi yapmak esastır. Tedavide yaşam tarzını daha aktif hale getirmek, doktor tarafından önerilen egzersizleri düzenli yapmak, beslenmeyi düzenlemek, yaşanılan ortamda değişiklikler yaparak düşmeleri engellemek, düzenli kontrollerle verilen tedaviye tam uyum sağlamak gerekir. Osteoporoz tedavisinde kullanılan değişik ilaçlar vardır: hormon tedavisi, kalsiyum ve D vitamini, aktif D vitaminleri, kalsitonin, bisfosfonatlar, anabolik steroidler, parathormon gibi. Ancak bu ilaçlar mutlaka uzman doktor kontrolünde kullanılmalı ve düzenli izlenmelidir.
Osteoporozunuz varsa ya da korunmak istiyorsanız;- Düzenli beslenin; özellikle kalsiyumdan zengin gıdaları bol alın, güneş ışığından faydalanın
- Günlük yaşantınızda bel ve sırtınızı korumaya yönelik önerileri uygulayın
- Evinizi, işinizi, yaşam çevrenizi güvenli hale getirin, düşmeleri engelleyin
- Konunun uzmanı bir doktora başvurarak tedavinizi yaptırın, düzenli aralıklarla kontrollerinizi ihmal etmeyin
- Sigarayı bırakın, aşırı alkol-kahve içmeyin
- UNUTMAYIN "osteoporoz önlenebilir" bir hastalıktır. Bir şeyler yapmak için hiçbir zaman çok geç değildir.
OSTEOPOROZ NEDİR?
En sık görülen metabolik kemik hastalığı olan osteoporoz düşük kemik kütlesi ve kemik mikro yapısının bozulması sonucu kemik kırılganlığının ve kırık olasılığının artması ile karakterize bir iskelet sistemi sorunudur.
50 yaşın üzerinde her üç kadından birinde (meme kanserinden fazla) ve 50 yaş üzerinde 5 erkekten birinde (prostat kanserinden fazla) görülmektedir. Her yıl Amerika Birleşik Devletlerinde 1.5 milyon kırığa neden olduğu bildirilmektedir.
OSTEOPOROZ TANISI NASIL KONUR?
Preklinik dönemde hastalık kırık olmadan düşük kemik mineral yoğunluğu ile karakterizedir. Osteoporozun tanısı Dual Enerji X Ray Absorbsiyometri (DEXA) yöntemi kullanılarak elde edilen değerlere ve kırık varlığına göre konulmaktadır. DEXA dünyada en yaygın olarak kullanılan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından da osteoporoz tanısında altın standart olarak önerilen tekniktir. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümünün amaçları tanısal kriterler sağlamak, gelecekteki kırık olasılığı hakkında prognostik bilgi edinmek ve tedavi edilen ve edilmeyen hastalarda hastalığın doğal seyrini izlemek amacı ile bir başlangıç değerlendirmesi yapmaktır. Ölçümler omurga, kalça, tüm vücut ve önkoldan yapılabilmektedir.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ TANIMLAMASI İLE DEXA SONUÇLARININ YORUMLANMASI:
NORMAL: Genç erişkine göre kemik mineral yoğunluğunun veya kemik mineral içeriğinin 1 standart sapmanın altında olmasıdır (T skoru > ya da eşit -1).
OSTEOPENİ (Düşük Kemik Kütlesi): Kemik mineral yoğunluğunun genç erişkine göre -1 ile -2.5 standart sapma arasında olmasıdır (T skoru > -2.5 ve T skoru < -1 ).
OSTEOPOROZ: Kemik mineral yoğunluğunun genç erişkine göre 2.5 standart sapma ya da daha düşük olmasıdır (T skoru -2.5 ya da daha düşük).
YERLEŞMİŞ OSTEOPOROZ: Kemik mineral yoğunluğunun genç erişkine göre 2.5 standart sapma ya da daha altında olması ve ek olarak bir veya daha fazla frajilite kırığı saptanmasıdır.
BULGULAR VE RİSK FAKTÖRLERİ
Osteoporoz; kemiklerin zayıflamasına ve kırılmaya yatkın hale gelmesine yol açan bir hastalıktır. Bu hastalıkta kemiklerin hem yoğunluğu azalmış, hem de kalitesi bozulmuştur. Kemik kaybının sessizce ve giderek ilerlediği osteoporoz hastalığı çoğu kez kırıklar oluşmadan farkına varılmadan ilerlemektedir.
Dünyada en yaygın görülen bir iskelet sistemi hastalığı olan osteoporoz özellikle menopozdan sonra kadınlarda görülmekle birlikte erkeklerde, çocuklarda, ileri yaşta ise her iki cinste de görülebilmektedir.
Osteoporozda kırıklar en sık omurga, el bileği, kalça ve üst kol kemiğinde omuza yakın bölgede görülmektedir. Bu kırıklar hafif bir düşme veya çarpmadan sonra oluşabilmektedir. Osteoporoz hastalarında ortaya çıkan boy kısalması da hastalığın tanımlanmasında önemli bir ipucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedeni omurlardaki çökme kırıklarıdır. Hastalarda gençliklerindeki boy uzunluğundan 10-15 cm.den fazla kısalmalar oluşabilmektedir. Omurlarda osteoporoza ait kırıklar oluştuğunda hastalar şiddetli sırt ağrılarından yakınmaktadırlar. Zamanla bu kırıkların sayısı arttıkça osteoporozlu kişilerin boy uzunluklarında ciddi oranda kısalmalar hatta sırtta kamburluk oluşmaktadır. En ciddi osteoporotik kırık kalça kırığı olup, daha ileri yaştaki kişilerde görülmekte olup, yaşamı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Osteoporoz hastalığında sırt ağrıları, duruş bozuklukları, düşme riskinde artış, oluşan kırıklar ile hastaların yaşam kaliteleri ve yaşam süreleri de olumsuz yönde etkilenmekte ve önemli sağlık harcamalarını gerekli kılmaktadır.
Birçok hastalıkta olduğu gibi osteoporozun oluşumunda da genetik yatkınlık önemli olup, hormonal etkenler, kemik sağlığı açısından uygun olmayan beslenme tarzı, olumsuz yaşam koşulları, fiziksel aktivite ve egzersiz eksikliği, kemik sağlığını olumsuz etkileyen çeşitli hastalıklar ile kullanılan ilaçlar gibi etkenler de hastalığın ortaya çıkmasında önem taşımaktadır.
Osteoporoz oluşumu ile ilişkili belli başlı risk faktörleri:
- Yaş ilerledikçe osteoporoz riski artmaktadır, özellikle kadınlarda 65 yaş üzerinde ve erkeklerde 70 yaş üzerinde
- 40 yaştan sonra travma olmaksızın veya çok ufak travma ile geçirilmiş kırık öyküsü
- Kadınlarda düşük östrojen, erkeklerde düşük testosteron düzeyleri
- Kadın ve erkeklerde düşük vücut ağırlığı
- Sigara içiyor olmak veya geçmişte sigara içme öyküsü
- Boy uzunluğunda azalma
- Birinci derece yakınında osteoporoz ve/veya kırık öyküsü
- Bazı hastalıkların bulunması
- Bazı ilaçların sürekli kullanımı
Osteoporoz ile ilişkili olan hastalıklar:
- Çölyak hastalığı
- Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, astım bronşiale
- Hiperparatiroidi
- Hipertiroidi
- İnflamatuvar barsak hastalığı
- Böbrek taşı hastalığı
- Romatoid artrit hastalığı
- Kanser
Osteoporoz ile ilişkili kemiğe olumsuz etkisi olan ilaçlar:
- Epilepsi ilaçları
- Meme kanseri için kullanılan bazı ilaçlar
- Kortizon
- Proton pompa inhibitörleri
- Selektif seratonin geri alım inhibitörleri
- Tiroid hormon tedavisi
- Lityum
- Metotrexat
- Antiasitler
Osteoporozun tanımlanması; hastalığa ait risk faktörleri ile birlikte kemik yoğunluk ölçümlerinin birlikte değerlendirilmesi ile yapılmaktadır. Osteoporoz hastalığına ait risk faktörlerini değiştirilemeyen ve değiştirilebilen risk faktörleri olarak iki grupta ele alabiliriz. Osteoporozun ve buna bağlı kırıkların önlenmesinde özellikle değiştirilebilen risk faktörlerinin göz önüne alınarak düzeltilmesi önem taşımaktadır.
Değiştirilemeyen risk faktörleri:
- Yaş
- Kadın cinsiyet
- Aile öyküsü
- Daha önceki kırık öyküsü
- Irk, etnik köken
- Menopoz, histerektomi
- Uzun süreli glukokortikoid tedavi
- Romatoid artrit
- Erkekte primer/sekonder hipogonadizm
Değiştirilebilen risk faktörleri:
- Alkol
- Sigara
- Düşük vücut kütle indeksi
- Beslenme sorunları
- Vitamin D yetersizliği
- Yetersiz egzersiz
- Diyet ile düşük kalsiyum alımı
- Sık düşmeler
Uluslararası Osteoporoz Vakfı tarafından hazırlanan "1 Dakikalık Osteoporoz Risk Testi" ne katılın:
1- Anne veya babanızda basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu?
2- Sizde basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu?
3- Üç aydan uzun bir süre kortizon içeren ilaç kullandınız mı ?
4- Boyunuzda 3 santimetreden fazla kısalma oldu mu ?
5- Fazla miktarda alkol tüketiyor musunuz ?
6- Günde 20' den fazla sigara içiyor musunuz ?
7- Sık olarak diare-ishal sorununuz oluyor mu? (Çölyak veya Crohn hastası mısınız ?)
Kadınlar için;8- Menopoza 45 yaşından önce mi girdiniz ?
9- Regl düzeniniz 12 ay süre ile aksadı, kesintiye uğradı mı ?
Erkekler için;10- Testosteron seviyesinde azalmaya bağlı impotans veya libido kaybınız oldu mu?
Eğer bu sorulardan birine yanıtınız "Evet" ise hekiminize başvurunuz.
2- Sizde basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu?
3- Üç aydan uzun bir süre kortizon içeren ilaç kullandınız mı ?
4- Boyunuzda 3 santimetreden fazla kısalma oldu mu ?
5- Fazla miktarda alkol tüketiyor musunuz ?
6- Günde 20' den fazla sigara içiyor musunuz ?
7- Sık olarak diare-ishal sorununuz oluyor mu? (Çölyak veya Crohn hastası mısınız ?)
Kadınlar için;8- Menopoza 45 yaşından önce mi girdiniz ?
9- Regl düzeniniz 12 ay süre ile aksadı, kesintiye uğradı mı ?
Erkekler için;10- Testosteron seviyesinde azalmaya bağlı impotans veya libido kaybınız oldu mu?
Eğer bu sorulardan birine yanıtınız "Evet" ise hekiminize başvurunuz.
OSTEOPOROZDAN KORUNMA VE BESLENME
Osteoporoz gelişiminde genetik faktörlerin yanısıra kişinin yaşam tarzıda önem taşımaktadır. Beslenme,egzersizler ve sigara ile aşırı alkol kullanımı gibi faktörler kemik sağlığı gelişiminde etkilidirler.
Osteoporozun önlenmesi çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde optimal kemik gelişimi ile başlar. Kemik yaşayan doku olduğu için kemikler ve iskelet doğumdan ergenliğin sonuna kadar sürekli gelişir ve büyür, erken erişkin dönemde veya 20’li yaşlarda maksimum güce ulaşır.Çocuklar ve ergenlerin kemik gelişimi açısından uymaları gereken unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
· Yeterli kalsiyum alımı,
· Güneş ışığından yararlanma ve yaşa uygun yeterli D vitamini alımı,
· Yeterli protein alımı,
· Düzenli fizik aktiviteye katılım,
· Sigaradan uzak durma eğitimi
İnsanda kemik kaybı genellikle 40’lı yaşlardan sonra başlar ve kaybedilen kemikler kadar yerine yenisi konamaz. Menopoz sonrası kadınlarda kemik kaybı hızlanır. Erkeklerde kemik kaybı 50’li yaşlarda başlar ancak kayıp hızı daha yavaştır. Bu aşamada kemik kaybını önleyici yöntemler kemik kaybını yavaşlatabilir. Kalsiyum, D vitamini ve proteinin yer aldığı iyi beslenme kemik kitle ve gücünün korunmasında önem taşımaktadır.
Süt ve süt ürünleri kalsiyum kaynağı olarak diyette yer alırlar, aynı zamanda protein kaynaklarıdır. Kalsiyumdan zengin diğer besinler olarak yeşil sebzeler örneğin brokoli, kıvırcık lahana, ıspanak, bazı balıklar ve badem sayılabilir. Osteoporoz ve kırık gelişiminin engellenmesi için 50 yaş üzeri erişkinlerde günlük 1200 mg kalsiyum alımı önerilmektedir. Bu miktar mümkün olduğunca diyetle alınmalı, alınamıyorsa kalsiyum ek desteği verilmelidir.
D vitamini de kemik sağlığı, kalsiyum emilimi, kas gücü ile denge ve düşme riski açısından önemli role sahiptir. 50 yaş üzeri erişkinlerde önerilen günlük D vitamini dozu 800-1000 IU’dir. Diyetle yeterli miktarda alınması mümkün olmadığı için destek tedavisi verilmesi önerilmektedir.
Proteinin yetersiz alımı kalça kırıkları için risk oluşturabilir ve kırık olan hastalarda iyileşmenin gecikmesinde rol oynayabilir. Proteinin yetersiz alımı ile kas gücü ve kütlesinde azalma ile düşme ve kırık riskinde artış izlenir. Günlük 1g/kg protein alımı önerilmektedir.
Düzenli yük bindiren ve kas güçlendirme egzersizleri ile denge egzersizleri düşme ve kırık riskini azaltma için önerilmektedir. Bu egzersizler ile kas gücü,postür ve dengede düzelme sonucu düşme riski azalmaktadır. Ayrıca egzersizler kemik yoğunluğunu orta derecede arttırabilirler. Düzenli fizik aktivite hem osteoporozdan korunma hem de genel sağlık için tüm yaşlarda önerilmektedir. Egzersiz programına başlanmadan önce doktor muayenesi gereklidir. Düşme risk faktörleri ve önlemlerin bilinmesi de kırık engellenmesinde önemlidir. (Bakınız: bölüm:düşme risk faktörleri)
Ayrıca osteoporozdan korunmada sigaradan uzak durulması ve aşırı alkol alımı önlenmeside gereklidir.
OSTEOPOROZUN MEDİKAL TEDAVİSİ
Osteoporozda medikal tedavi yaklaşımları ile kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun arttırılması, hastalığa bağlı belirtilerin iyileştirilmesi ve hastanın yaşam kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir. Kemik yoğunluk ölçüm sonuçları kişisel risk faktörleri ile birlikte değerlendirilerek ilaç tedavisi konusunda hekim tarafından karar verilmektedir.
SELEKTİF ÖSTROJEN RESEPTÖR MODÜLATÖRÜ (RALOKSİFEN)
Vücutta östrojen reseptörü bulunan dokularda etkili olan bir ilaç olan selektif östrojen modülatörü grubundan postmenopozal osteoporozda kullanılan tek ilaç Raloksifendir. Bu ilacın vücutta bazı dokularda (kemik ve lipoproteinler üzerinde) östrojen benzeri, bazı dokularda da (meme ve uterus) östrojen zıttı şeklinde etkili olduğu bilinmektedir. Kemik dokuda östrojen benzeri etki ile kemik kaybını azaltır. Meme dokusunda östrojen zıttı etki gösterdiği bilinen bu ilacın invaziv meme kanseri riskinde de % 60 oranında azalma sağladığı gösterilmiştir. Bu yönüyle östrojenlerden daha farklı bir etki profili olan güvenli ilaçlardır. Raloksifenin nadir görülen en ciddi yan etkisi derin ven trombozudur. Ancak kalp damar hastalığı riski yüksek postmenopozal kadınlarda yapılan çalışmalarda kardiyovasküler ölüm, koroner arter hastalığı ve inme ortaya çıkışı üzerine etkili olmadığı gösterilmiştir. Menopoz sonrası dönemde sıcak basmasını arttırabilir.
BİFOSFONATLAR
Bifosfonat grubu ilaçlar kemik yıkımından sorumlu olan osteoklast denilen hücrelerin sayısında ve aktivitesinde azalmaya neden olurlar. Kemik yıkımını önleyen güçlü bir ilaç grubu olarak bifosfonatlar uzun yıllardır postmenopozal osteoporozun tedavisinde kullanılmaktadırlar. Yapıları birbirinden farklı olan çeşitli bifosfonatlar bulunmakta ve etkileri birbirlerinden farklı olabilmektedir. Alendronat, risedronat, etidronat, ibandronat ve zoledronik asit bu gruptaki ilaçlardır.
Bifosfonatlar kullanılırken dikkatli olunması gereken kurallar; Bifosfonat grubu ilaçların mide-barsak sisteminden emilebilmesi için ağızdan alınan ilaçların sabah aç karnına ve sadece su ile alınması, sonrasında da yarım saat kadar herhangi bir besin yenilip içilmemesi gerekmektedir. Bu grup ilaçlarda en sık rastlanan yan etki olan gastrointestinal sistem sorunlarının önlenmesi için de ilacın bol su ile alınması yanı sıra ilaç alındıktan sonra Alendronat ve Risedronat için yarım saat İbandronat için bir saat dik pozisyonda kalınması (oturma, yürüme, ayakta durma) önerilmektedir. İlacın güvenli kullanımı ve etkili olabilmesi için kişilerin bu konu ile ilgili özellikle dikkatli olmaları gerekmektedir. Kalsiyum içeren gıdalar ve kalsiyum tabletleri bifosfonatların emilimini olumsuz etkilediği için farklı zamanlarda alınmaları önerilmektedir.
Etidronat: Aralıklı kullanım şeklinde önerilen bu ilaç günümüzde daha etkin bifosfonat türevlerinin kullanıma girmesi ile ve uzun dönemde etkinliği de tam olarak kanıtlanmadığı için osteoporoz tedavisinde tercih edilmemektedir.
Alendronat: Güçlü bifosfonatlardan olan bu ilacın kırığı olan ve olmayan postmenopozal dönemdeki kadınlarda kırık ortaya çıkma olasılığını azalttığı gösterilmiştir. Yine yaşlılığa bağlı osteoporozun tedavisinde de tekili bir ilaç olan alendronatın omurga ve özellikle de kalça kırıkları üzerinde etkili olduğu çalışmalarda gösterilmiştir. Erkek osteoporozu tedavisinde ve kortizon kullanımına bağlı osteoporozun tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir. Günlük (10 mgr) ve haftalık (70 mgr) kullanım şeklinde uygulama yapılabilmektedir. Ayrıca haftalık kullanılan aledronat preperatlarının haftalık D vitamini ihtiyacını karşılamak amacı ile 2800 IU D vitamini içeren şekli de bulunmaktadır.
Risedronat: Bu ilaç da osteoporozun önleme ve tedavisinde önerilen yaygın kullanılan bifosfonatlardandır. Alendronat gibi erkeklerdeki osteoporozun tedavisinde ve kortizona bağlı osteoporozun önleme ve tedavisinde de önerilmektedir. Osteoporozun önleme ve tedavisinde günlük 5 mgr ya da haftalık 35 mgr şeklinde kullanılmaktadır.
İbandronat: Postmenopozal osteoporozun tedavisinde ve önlenmesinde onayı olan İbandronat aylık kullanım şeklinde uygulan bir bifosfonattır. Özellikle omurga kırıklarını azalttığı çalışmalarda gösterilmiş olan İbandronat önleme ve tedavide aylık 150 mgr olarak önerilmektedir.
Zoledronik Asit: Dünyada osteoporoz tedavisinde kullanımı 2007 yılında onaylanmış ülkemizde de onaylanma süreci tamamlanmak üzere olan Zoledronik asit yılda bir kez damar yolu ile uygulanabilen ilk ve tek osteoporoz ilacıdır.
Bifosfonatların genel yan etkileri: Osteoporoz tedavisinde kullanılan bifosfonatların tümünde kemik, eklem ve kas ağrısı şeklinde yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Ağızdan alınan ilaçlarda mide ve barsak sistemini ilgilendiren bulantı, yutma güçlüğü, midede yanma, yemek borusunda tahriş ve yanma, midede ve yemek borusunda ülser gibi yan etkiler görülebilir. Kullanım konusunda dikkat edilmesi gereken kurallara uyularak bu yan etkilerin bir kısmı azaltılabilmektedir. Damar yoluyla uygulanan bifosfonatlarda grip benzeri yan etkiler (ateş, eklem ağrısı, boğaz ağrısı) enjeksiyonu takiben 2-3 gün süre ile ortaya çıkabilmektedir. Bu yan etki İbuprofen ve Parasetamol kullanımı ile kontrol edilebilmekte ve tekrarlayan enjeksiyonlarda görülme olasılığı azalmaktadır. Çene kemiğinde osteonekroz denilen doku ölümü ortaya çıkması özellikle damar yolu ile uygulanan bifosfonatlar sonrasında ve büyük ölçüde de kanser hastalarında yapılan uygulamalar sonrasında ortaya çıkmaktadır. Hafif ve orta dereceli böbrek yetmezliği olanlarda kullanılabilir. İleri derecede böbrek yetmezliğinde önerilmemektedir.
KALSİTONİN: Vücudumuzda da salgılanan osteoklast denilen kemik yıkımı yapan hücrelerin etkisini ortadan kaldıran bir hormon olan kalsitonin osteoporoz tedavisinde uzun zamandan bu yana kullanılmaktadır. Salmon kalsitonini insan kalsitoninine göre 40-50 kat daha güçlüdür ve ilaç tedavisi olarak önerilen şekil budur. Bu ilaç burun yoluyla (nasal kullanım) ya da enjeksiyon şeklinde kullanılmaktadır. Diğer ilaçlardan farklı olarak tam olarak bilinmeyen bir mekanizma ile omurga kırığı sonrasında ortaya çıkan şiddetli ağrının tedavisinde etkili olduğu için özellikle osteoporoza bağlı omurgasında çökme şeklinde ani kırığı olan hastalarda tercih edilmektedir.
STRONSİYUM RANELAT: Bu ilaç hem kemiğin yıkımını azaltır ve hem de yapımını arttırır. Bu çift yönlü etkisi ile diğer ilaçlardan farklıdır. Günlük 2 gram saşe formunda preperatları mevcut olan bu ilacın emilimi yiyeceklerle ve süt ve süt ürünleri ile azalabildiği için yemek aralarında alınmalıdır. En çok önerilen kullanım şekli yatmadan önce ve akşam yemeğinden iki saat kadar sonra alınmasıdır.
Stronsiyum ranelata bağlı yan etkiler hafif ve geçicidir ve en sık olarak mide bulantısı ve diyare görülmektedir. Tedavinin başlangıcında görülen bu yan etki daha sonra ortadan kalkabilmektedir. Venöz tromboembolizm riskinde artış bildirilmesine karşın direkt olarak bu ilacın kullanımı ile nedensel ilişki saptanamamıştır. Ancak bu konuda risk faktörleri olan ve geçmişte venöz tromboembolizm öyküsü bulunan hastalarda kullanımında dikkatli olunmalıdır.
PARATHORMON: Parathormon ve onun analoğu olan teriparatid ilerlemiş osteoporozun tedavisinde son yıllarda kullanılmaya başlanmış olan bir ilaçtır. Uygulama bacak bölgesi ya da karın duvarından yapılan cilt altından enjeksiyonlar şeklinde olmaktadır. Kullanımı önerilen hasta grubu ileri osteoporozu ve buna bağlı kırığı olan, daha önceki osteoporoz tedavilerinden fayda görmeyen ya da bunları kullanamayacak durumda olan ve ileri osteoporozu olan hastalardır. En sık görülen yan etkiler mide bulantısı, bacak krampları ve sersemliktir. Parathormon tedavisinin kullanılmaması gereken durumlar olarak kan kalsiyumunun yüksek olması, primer osteoporoz dışında bir metabolik kemik hastalığı olması (hiperparatiroidizm, Paget hastalığı), açıklanamayan alkalen fosfataz yüksekliği, iskelet sistemini tutmuş olan bir kanser ya da kemiğe metastaz yapmış bir kanser hastalığının olması ve radyoterapi tedavisidir. Şiddeti böbrek yetmezliği de bu tedavinin kullanılmaması gereken durumlardandır. Hayvan çalışmalarında yüksek dozda teriparatidin uzun süreli kullanım sonrasında osteosarkom denilen kemik kanseri görülme sıklığını arttırdığı bildirilmiştir. İnsan çalışmalarında bu yan etki gösterilememiştir. Buna rağmen Dünya Sağlık Örgütü bu tedavinin kullanımına en fazla iki yıla kadar izin vermiştir. Osteoporoz tedavisinde önerilen toplam kullanım süresi olarak 18 aydır.
Hormon Replasman Tedavisi: Uzun yıllar postmenopozal osteoporozun tedavisinde östrojen ile östrojen ve progesteron kombinasyonu önerilmiş ve omurga ve omurga dışı kırıklar üzerinde etkili oldukları görülmüştür. Hormon replasman tedavisi kesildikten sonra kemik kaybının menopoz sonrası dönemdeki gibi devam ettiği bilinmektedir. Yapılan son bir çalışmada beş yıldan uzun süreli östrojen/progesteron kullanan kadınlarda meme kanseri, inme ve kalp damar hastalıklarından görülme oranının artmış olduğu gösterilmiştir. Hormon replasman tedavisinin uzun dönemde yan etki riskinin yararlarından daha fazla olması nedeni ile şu anda osteoporoz tedavisinde hormon replasman tedavisi önerilmemektedir. Postmenopozal dönemdeki semptomlar (sıcak basması, terleme gibi) başka yöntemlerle kontrol altına alınamıyorsa hormon tedavisi yakın hekim kontrolü altında düşük dozda ve kısa süreli olarak kullanılmaktadır.
TEDAVİNİN ETKİNLİĞİ VE TEDAVİYE UYUM
Osteoporoz tedavisi uzun süreli bir tedavidir. Ayrıca her bir ilaç yukarıda anlatıldığı gibi oldukça farklı yollarla ve aralıklarda kullanılmaktadır. İlaçtan beklenen yararın sağlanabilmesi için önerildiği şekilde ve sürede alınması önemlidir. Bunun yanında özellikle yeterli kalsiyum ve D vitamini alınması için beslenme, güneş ışığından yararlanma, düzenli egzersiz ve düşmelerden korunma da tedavi planı içinde mutlaka yer alması gereken unsurlardır. Tedavi etkinliliğinin saptanması düzenli olarak yapılan kemik yoğunluk ölçümleri ile grafilerle yapılan kırık takipleri ile (omurga kırığı açısından) olmaktadır. Ayrıca aralıklı kan ve idrar tahlilleri ile de tedaviye uyum ve kemik metabolizmasının durumu izlenmektedir.
www.sarotkaplicalari.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder